'2010 yılının temasını, 2011 yılının kalp atışı sesini bildiğin çalmışlar.
Dört kadın sunucu bir Meltem Cumbul olamadı mesela.
İyi ki kendimi yorup onca yolu gitmemişim' diye yanıtladı Selim.
Odasına dönmek üzere tekerlekli sandalyeye binerken de 'tam anlamıyla zaman kaybıydı' diyerek de sitem etti. Yatağına yattı ve Mert'in tekrardan yanına taşıdığı bilgisayarı yanına alarak bu geceye dair yorumları okumaya başladı. Düşünceleri insanlarla aynıydı. Paylaşımları okurken uyuya kaldı. Sabah telefonunun çalması ile uyandı. Ses hassaslaşan kulaklarını bir hayli rahatsız etmişti. Bir de yeni uyanma sendromu yaşıyordu. Aramalara cevap verebilecek durumda olmadığından dolayı sessize aldı. Uykusunun kaçması üzerine doğruldu biraz kendine gelmeye çalıştı.
Duş, kahvaltı, dinlenme derken öğlen olmuştu. Yatağında uzanmış gözleri kapalı şekilde müzik dinliyordu. Bilgisayar biraz uzağında kulaklıklarıyla dış dünyayla bağlantısını koparmıştı. Burak uyanıp odasından çıktığında bile onu fark etmemişti. Elinde havlularıyla banyoya gidiyordu. Onun gidişinden beş on dakika sonra bilgisayara yönelen Selim tekrar tekrar dinlediği şarkıdan sıkılmış olacak ki yeni aldırdığı bilgisayar oyununu denemeye karar verdi. Garip konulu oyunun grafiklerini ve ses efektlerini çok sevmişti. Sağ dirseğine dayalı halde ayaklarını uzatmış pür dikkat oyununu oynarken kapı açıldı.
Belinde ve kafasına sarılı havlular olmasına rağmen etrafa su sıçratarak içeriye giren Burak kendi odasına değil de Selim'in odasının giyim bölümüne gelmişti. İlerlerken bir yandan da iki eliyle saçlarını kuruluyordu. Belindeki havluyu bir çırpıda çıkarıp yere bıraktı ve başındaki havluyu da omuzlarında topladı. Tüm çıplaklığı ile Selim'in karşısındaydı. Şaşkınlıkla ona bakan Selim'in dili tutulmuştu sanki. Burak'ın kendi odasında olmadığını fark etmesi kısa sürdü. Bir kaç saniyenin ardından göz göze geldiler. 'Etrafa s-su sıçratma, le-leke oluyor' dedi selim ve sol işaret parmağı ile de yeri gösterdi. Yerdeki havluyu ışık hızında alıp beline tekrardan saran Burak hiçbir şey diyemiyordu. Tek kelime etmeden odasına koşup kapısını kapattı. Yerin dibine girmek istiyordu şuan ve oradan hiç çıkmamak. Kapıyı kapatmış öylece kala kalmıştı. Sıcak basmış olan Selim ise şaşkınlığını üzerinden atıp oyununa geri dönmüştü. Ama yüzündeki gülümsemeyi saklayamıyordu.
Odasına dönmek üzere tekerlekli sandalyeye binerken de 'tam anlamıyla zaman kaybıydı' diyerek de sitem etti. Yatağına yattı ve Mert'in tekrardan yanına taşıdığı bilgisayarı yanına alarak bu geceye dair yorumları okumaya başladı. Düşünceleri insanlarla aynıydı. Paylaşımları okurken uyuya kaldı. Sabah telefonunun çalması ile uyandı. Ses hassaslaşan kulaklarını bir hayli rahatsız etmişti. Bir de yeni uyanma sendromu yaşıyordu. Aramalara cevap verebilecek durumda olmadığından dolayı sessize aldı. Uykusunun kaçması üzerine doğruldu biraz kendine gelmeye çalıştı.
Duş, kahvaltı, dinlenme derken öğlen olmuştu. Yatağında uzanmış gözleri kapalı şekilde müzik dinliyordu. Bilgisayar biraz uzağında kulaklıklarıyla dış dünyayla bağlantısını koparmıştı. Burak uyanıp odasından çıktığında bile onu fark etmemişti. Elinde havlularıyla banyoya gidiyordu. Onun gidişinden beş on dakika sonra bilgisayara yönelen Selim tekrar tekrar dinlediği şarkıdan sıkılmış olacak ki yeni aldırdığı bilgisayar oyununu denemeye karar verdi. Garip konulu oyunun grafiklerini ve ses efektlerini çok sevmişti. Sağ dirseğine dayalı halde ayaklarını uzatmış pür dikkat oyununu oynarken kapı açıldı.
Belinde ve kafasına sarılı havlular olmasına rağmen etrafa su sıçratarak içeriye giren Burak kendi odasına değil de Selim'in odasının giyim bölümüne gelmişti. İlerlerken bir yandan da iki eliyle saçlarını kuruluyordu. Belindeki havluyu bir çırpıda çıkarıp yere bıraktı ve başındaki havluyu da omuzlarında topladı. Tüm çıplaklığı ile Selim'in karşısındaydı. Şaşkınlıkla ona bakan Selim'in dili tutulmuştu sanki. Burak'ın kendi odasında olmadığını fark etmesi kısa sürdü. Bir kaç saniyenin ardından göz göze geldiler. 'Etrafa s-su sıçratma, le-leke oluyor' dedi selim ve sol işaret parmağı ile de yeri gösterdi. Yerdeki havluyu ışık hızında alıp beline tekrardan saran Burak hiçbir şey diyemiyordu. Tek kelime etmeden odasına koşup kapısını kapattı. Yerin dibine girmek istiyordu şuan ve oradan hiç çıkmamak. Kapıyı kapatmış öylece kala kalmıştı. Sıcak basmış olan Selim ise şaşkınlığını üzerinden atıp oyununa geri dönmüştü. Ama yüzündeki gülümsemeyi saklayamıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder