Gece saat iki, gözlerini açmasıyla yüzünü buruşturması bir olmuştu. Çok üşüyordu ve cenin pozisyonundaydı. Vücudunda inanılmaz bir ağrı hissediyordu. Gözleri telefonunu aradı. Yastığının yanındaki telefonu aldı hemen. Diğer eliyle de karnını tutuyordu. Ateşi yüksekti ama kendini kontrol etmesi gerekiyordu. Üşümeden dolayı titremesi de telefonu kullanmasını zorlaştırmıştı.
Bir arama başlatıp kulağına götürdü telefonu, ‘abi’ deyip durdu. ‘Abi yetiş’ diyebildi kısık bir sesle, konuşacak hali yoktu. Onu der demez kendinden geçti. Nefes alırken ciğerlerine binlerce iğne batırıyorlardı sanki, çok kötü durumdaydı. Bir anda odanın ışıkları açıldı. Bu onu çok rahatsız etmişti. Pencereler ve balkon kapısı da açılmıştı. İçeriye dolan soğuk hava onun daha da üşümesini sağlamıştı. Hızla açılan kapıyla beraber içeriye giren Mert hemen Selim’in yanına koştu. Öyle hızlı gelmişti ki sesten dolayı Burak da uyanmıştı. ‘Selim! Geldim, tamam geldim burdayım. Doktorlar geliyor yoldalar’ dedi. Bu sırada bir elini Selim’in alnına koyarak ateşini kontrol etti. Çok yüksek olduğunu hissedince endişelendi.
İçeriye giren koruma ‘on dakikaya buradalar’ diyerek Mert’e talimat verip çıktı. Burak’ın kapısını açtığını duydu Mert ve ona baktı. ‘Bir şey yok, uyu sen’ dedi ona ama o sırada Selim ‘kapat şu kapıları nolur, üşüyorum. Işıkları da söndür’ dedi. Yalvarır bir ses tonu ile söylemişti. ‘Olmaz, ateşin var’ dedi Mert ve Selim’in üzerindeki örtüyü de çekti. Son bir gayretle ‘yapma’ diyen Selim’in artık gücü kalmamıştı. ‘Susar mısın lütfen yorma kendini’ dedi Mert.
Bu sırada odaya giren ve konuşmalara tanık olan Burak ‘hasta mı olmuş’ diye sordu. Ayağa kalkıp kapıya yaklaşan Mert ‘yok hastalık değil, yani hasta da normal bir hastalık değil. Fmf atağı geçiriyor. Birkaç ayda bir oluyor böyle’ dedi ve koridorda bekleyen korumaya bağırdı. ‘Ya nerde kaldılar bu saatte trafikte olmaz, ara şunları acele etsinler zaten hastane dibimizde’ dedi. Çok gergindi. Ambulansın kırmızı ve mavi ışıkları yavaştan odaya ulaşmıştı. Sesleri de duyulduğuna göre gelmişlerdi. Dakikalar sonra tıbbi ekip odaya ulaştı. Beş kişilik ekip hemen Selim’in etrafını sarıp müdahaleye başladılar.
Bu sırada gürültülerden dolayı evdekiler de girilmesi yasak olan kata çıkıp odaya girmişlerdi. Kalabalıklaşan oda da yine de sessizlik hakimdi. Zerrin, Defne ve Serdar bir köşede fısıldaşırken Güneş ile Burhan da Burak’ı bilgilendiriyorlardı. Burhan kısık sesle ‘hastalığın adı ailevi Akdeniz ateşi, tedavisi olmadığından arada sırada böyle ataklar geçiriyor’ dedi. Burak da bunun üzerine ‘tedavisi yoksa doktorlar şuan ne yapıyor’ diye sordu. ‘Hastalığın şiddetini azaltmak için bir ilaç var ama tam olarak geçirmiyor. Ona hem ağrı kesici hem de o ilaçtan veriyorlar. Bir de ateşini düşürüyorlar’ diye cevapladı.
Bir süre sonra doktorlar malzemelerini toplamaya başladılar. ‘Biz gerekeni yaptık, birkaç güne bir şeyi kalmaz. Yemek istemeyecek ama zorla da olsa sıvı şeyler alsın’ deyip odadan çıktılar. Geri kalanlar da Mert’e ‘geçmiş olsun iyi geceler’ diyerek odadan ayrıldılar. Mert ve Burak ayakta odanın ortasında bekliyorlardı. Burak ‘benim uykum kaçtı uyumicam ona ben bakarım, siz isterseniz uyuyabilirsiniz’ dedi. Mert önce Selim’e baktı. İlaçlardan dolayı uyuyordu. Sonra Burak’a dönüp ‘bir şey olursa hemen bana haber ver merdivenin karşısındaki odada olucam’ dedi. Çıkarken tekrar dönüp Burak’a ‘saol’ deyip gitti.
Kapı ve pencereler açık olduğundan üzerine bir şeyler alıp Selim’in yanına geçerek koltuğa oturan Burak elindeki telefonuyla oyalanmaya başlamıştı. Saat üç olmak üzereydi ve hiç uykusu da yoktu. Aklına instagramdan Selim’i aramak geldi. Aramaya ‘Selim Paşazade’ yazdı ve bir adet onaylanmış hesap buldu. Bu o’ydu. Çokça fotoğrafı vardı. Uzayda çektirdiği fotoğrafları görünce çok heyecanlandı. Ama dikkatini çeken şey ise yanında biriyle hiç fotoğrafı yoktu. Sevgilisi var mıydı acaba, ya da ilgilendiği birisi?
Bunlarla zaman geçiriyorken Selim’e baktı. Çok zor nefes aldığı belliydi. Burak onun yanına geçerek yatağın kenarına yavaşça oturdu. Oyuncak masasının üzerinde artık ilaçlar, su gibi şeyler vardı. Selim’in terlediğini görünce birkaç parça peçete alıp terini silmek için biraz ona yaklaştı. Sadece boxer ile uyuyan Selim’in vücudu loş ışıkta çok pürüzsüz görünüyordu. Alnındaki ve boynundaki teri yavaşça silerken çok garip hislere kapıldı. Elindeki peçeteleri kenara bırakıp onu izlemeye başladı. Her solumasında göğsünün hareket ediyor olması hoşuna gitmişti. Sık sık dişlerini sıktığını fark etti ve bu sırada da bıyıklarını. Daha önce pek dikkat etmemişti ama ince bıyıkları onu muhteşem yapıyordu. Kalp atışları hızlandı. O duygularının farkındaydı. Selim’in hasta olmasından faydalanması doğru değildi ama o an bunu yapmak istedi. Bir eliyle yataktan destek alarak eğildi. Selim’in yüzüne yaklaştı. Yakından daha çekiciydi. ‘Başka bir zaman bunu yapmaya fırsatım olmayabilir’ sesli bir şekilde söylemişti bunu, hafif ama etkili olarak onun dudaklarıyla kendi dudaklarını birleştirdi. İki kalbe de aşk ateşi bu sayede düşmüş oldu.
Ailevi Akdeniz Ateşi hakkında daha fazla bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder