Yatakta bağdaş kurmuş önünde bir sürü kağıt ve dosya ile meşgul olan Selim her zamanki gibi servetinin ve şirketinin durum değerlendirmesini yapıyordu. Anlaşmalar, yapılan ortaklıklar ve onun görevlendirdiği yönetim grubunun yaptığı işleri kontrol etmeliydi. Pek alakadar olmasa bile yine de haftalık olarak ona rapor veriliyordu. Mert bu sırada odadaki tek koltukta Selim'in değerlendirmelerini ve emirlerini bekler vaziyetteydi. Sessizliği odaya giren Burak bozdu.
'İyi akşamlar' diyerek aşağı indiğini belirtti. Selim kağıtlardan kafasını kaldırıp ona bakınca 'yazı erken getirmişsin, dikkat et üşütme daha mayıstayız' deyip hafifçe gülümsedi. Burak'ın üstünde kısa bir şort ve tişört vardı. O sırada şaşkınlıkla Mert ile göz göze gelen Burak da gülerek 'tamam dikkat ederim' diyerek odadan ayrıldı.
'Nasıl yeni komşunla kaynaştınız mı bari' küçük bir gönderme yapan Mert'e bakmadan cevap veren Selim 'yaa ne demezsin, çok kaynaştık' dedi.
'Neden odayı ona verdin ki illaki bir yer bulurduk' diyen Mert aslında sorusunun cevabını biliyordu. Yine de bunu Selim'den duyması gerekiyordu. 'Ne yani Zerrin'e mi verseydim' sonra gözlerini devirdi ve 'intihar sebebi' dedi. Kıkırdayan Mert ayağa kalkarak 'tamam bırak şunları hadi yemeğe inelim' dedi. Selim de kağıtları hızlıca toplayıp 'evet bence de sıkıldım zaten hep aynı şeyler' diyerek tekerlekli sandalyesine bindi. Aşağı katta yemek hazırdı. Her zamankinden daha kalabalık bir masa vardı bu gece, Selim yerine geçti. Mert de Selim'in soluna oturarak servisin başlamasını beklerken,
'A unutmadan, Avusturya'ya gidiyor muyuz' diye sordu Mert. Selim önce bir düşündü, 'yok ya, üşendim gitmicem' dedi. O sırada Güneş girdi araya, 'sonra pişman olma da' diyerek muzipçe güldü. Tabii konudan bir haber olan Hancı ailesi boş gözlerle bakıyorlardı. Defne bunu fark edince 'Selim Eurovision hastasıdır, her yıl nerede yapılsa gidip yerinde izler-di' diyerek küçük bir açıklama yaptı. 'Hasta demeyelim de, müziği seviyorum desek daha doğru' diye düzeltme yaptı Selim. Sohbet ilerlerken Selim'in bir hayli dikkatini çarpan ise Serdar'ın yapıcı halleriydi. Sanki hiç sinirlenemeyecek gibi duruyordu. 'Sizin hiç sinirli halinizi göremeyecek miyiz Serdar Bey, biraz kendinizden bahsedin' diyerek konuyu açtı. Bu soruya memnun olmuş olan Serdar en azından Selim'in onları istememesi gibi bir düşüncesi kafasından atabilmişti. 'Yıkıcı olmak hayatım boyunca bana hiç artı katmadı Selim Bey' dediği an araya girdi Selim. 'Selim, sadece Selim' kaçarı yoktu nasılsa illaki aileye katılacaklardı. Selim işleri kolaylaştırmak adına bunu yapmıştı, çünkü bu çekingenlikle karşı tarafın bir şey yapacağı yok gibi gözüküyordu. 'O halde 'bey'i tamamen kaldıralım siz de bana Serdar deyin' dedi. 'Serda, Ser, Serdar, Serdar, yok bu pek olmadı biz Serdar Bey de anlaşalım bence' dedi Selim. Gülümseyen ve Selim'e bakarak 'tamam, Selim' dedi. Defne şaşkın ama memnun bir şekilde onları dinliyordu. 'Bu yüzden bende yapıcı olmayı prensip edindim. Yani az sinirlenirim' diyerek cümlesini bitirdi. Yemekten sonra koltuklara geçip sohbetlerine burada devam ettiler. Selim koltuklara oturmak yerine rahat tekerlekli sandalyesinde kalmayı tercih etmişti. İlginçtir koltuklardan oturduğu zamankinden daha güvende hissediyordu kendini. 'Yeni komşunuzdan memnun musunuz' diye sordu Serdar, 'bu soruyu soran ilk kişi değilsiniz, kısacık bi tanıştık ama evet sanırım memnunum' diyerek cevapladı Selim. 'Siz tanıştınız ama sanırım bizim sizi tanımamız biraz zaman alacak' Serdar yeniden istemeden de olsa bir soru yöneltmişti. 'Merak edilecek pek bir şeyim yoktur aslında, sadece Selim Paşazade'yim işte' mütevazi bir cevap vermişti ama bu yeterli değildi. Dayanamayarak araya giren Defne'nin ağzından yersizce cümleler dökülüverdi. 'Göründüğü kadar ciddi ve sert biri değildir. Selim… Onu tanımak zordur. Küçük yaşlarından beri yanında olsam da bazen ben bile tam olarak tanımadığımı düşünüyorum. Elimden geldiğince annesinin ve babasının eksikliğini gidermeye çalışsam da biraz asabi olarak büyüdü. Ama çok iyidir. Hoş sohbetli ve sempatiktir. Sadece kendi kurallarına uyulmamasından hoşlanmaz o kadar' dedi ve bitirdi.
Birkaç dakika önce gülümseyen Selim'in yüzü düşmüştü. Kaşları çatık, ciddi bir şekilde Defne'ye bakıyordu. Çıt çıkmayan salonda Selim elindeki çay fincanını masanın üzerine sert bir şekilde koydu. 'Size iyi geceler' deyip diğerlerinden de 'iyi geceler' karşılığını almadan hızlıca odasına doğru gitti. Yaptığı hatanın farkında olan Defne susmuştu. Keşke bütün gece susabilseydi. Selim odasına gidip yatağa geçti ama bir sorun vardı. Yatağın kenarında oturup yere bakıyordu. İçinde bir şey vardı. Bir sıkıntı, kalbindeki bir şeyin eksikliğini hissetmişti. Nefes almakta bile güçlük çekerken elleriyle yatak örtüsünü sıkıyordu. Uzun zaman sonra hatırladığı özlem duygusu… Halının üstüne düşen tek damlanın bir özelliği vardı. Gözlerinden süzülenler anne ve babası içindi. Bunlar özlem için döktüğü ilk gözyaşlarıydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder