Sabah erkenden evdeki ayak sesleri arttı. İkinci yarı final günü ve Selim salı günü müzikten alamadığı zevki bugün almak istiyor. Evin yardımcıları mutfakla ilgilenirken görevliler de özel eurovision odasını düzenlemekle meşgul. Ve tabii ki ev halkı da bu telaş içerisinde salona kapalı kalmış durumdalar. Onlara katılan Selim halinden memnun. 'E madem herkes burada bari şu düğün işini konuşalım' uzun aradan sonra Selim'i müsait bulan Serdar fırsatı değerlendiriyordu. 'Konuşalım' dedi Selim. 'Bu haftadan sonra ne zaman isterseniz yapabilirsiniz ben uygunum' kısa kesmek istedi. 'O zaman Cumartesi günü bahçede yapalım' dedi Serdar ve konu bu şekilde hızlıca hallolmuş oldu. İçeri gelen Zeynep 'mutfak her şey için hazır' diyerek talimatlarını verip çıktı. Sonrasında teknik ekipten gelen tanıdık olmayan bir genç gelerek yapılanları anlattı. 'Hoparlörler yenilendi, ekran görüntüsünü geliştirdik ve bağlantıları kontrol ettik. Işıklandırma ve yankı minimuma indirildi' dedi. Bu denli bir düzen Selim'in daha da mutlu olmasını sağlamıştı. Ama yine de içini kemiren bir şey vardı. Sadece Eurovision heyecanını tadabilen insanların anlayabileceği bir histi bu. Yüzündeki istemsiz gülümseme herkes tarafından farkedilebiliyordu. Telefonuna gelen uyarı ile irkildi. Watsapp yardımı ile ulaşan Burak 'bugün de davetli miyim' diye yazmıştı. Hemen karşısında oturuyordu, sesli olarak neden söylememişti ki?
- Bilmem, davet etmeli miyim?...
- İlk kez birini Eurovision izlemeye davet etmiştim ve o gece hastalandım. Sanırım bana iyi gelmiyosun. Amaa...
- Ama iyileştirmeyi biliyosun :) Güzel bi gece bakımıydı 'ayrıca' teşekkürler.
Her geçen gün daha da dibe batan Burak yazdığına çok pişman olmuştu. Telefonundan başka yere bakamıyordu. İlk başta sesli olarak söylemek istemişti ama şuan yazdığına şükrediyordu. Selim'in onu öptüğünü başkalarına anlatma düşüncesi aklına geldiğinde ise daha da kötüleşti. Terleyip kızarmıştı.
- Davetlisin.
Cevabın ardından biraz rahatladı ama şimdi de Selim ile ne konuşması gerektiğini bilmiyordu.
Zar zor olan akşamın ardından yemek bile yemeyen Selim'in canı hiçbir şey istemiyordu. Saat yaklaştıkça heyecanı da arttı. Burak ile birlikte odada yerlerini aldılar. 'Biraz bilgi alabilir miyim' çekingence sordu Burak ama alacağı cevaptan korkuyordu. Kafasını çevirip ona bakan Selim 'Türkiye katılmasa da özel olarak Türkçe spiker yarışmayı sunacak. Benim bilgi vermeme gerek kalmayacaktır' deyip gülümseyerek ekrana döndü. İkisini ayıran şey ortadaki masaydı. Yiyecek ve içecekler hazır beklese de Selim hala elini vurmuyordu. Yarışmanın başlamasıyla beraber ikisinin de iştahı açılmıştı sanki. Kötü eleştirinin dibine vuran Selim kombo yapıyordu adeta. Bitimin ardından saydırmaya başladı.
'Eurovision tarihinin en banal sunucuları da görmüş olduk. Efekt yok, ışıklandırma berbat, bağlantı kopuklukları ve banal sunucular!' odadan çıkarlarken Burak'a 'unutturma sabah Jon Ola'yı arayıp mükemmel şarkılar nasıl kötü sergilenir sorusunun cevabını vericem' dedi. Kıkırdayan Burak gayet iyi vakit geçirmişe benziyordu. Burak odasına geçerken arkasından bağıran Selim'in planları var gibiydi.
'Mutlu yıllar Burak Hancı'
Heyecanla odasından çıkan Burak 'nasıl öğrendin' diye sormadan edemedi. 'Hesaplarımı takip etmişsin, ben seni takip etmedim ama azcık profiline baktım. Orada gördüm' yatakta telefonuyla yorumlara bakan Selim aynı zamanda kaçamak bakışlarla onu kontrol ediyordu.
'Teşekkür ederim'.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder